gri bir gecenin şafağında
önüme bakmadan koşuyordum,
kör bir kuyuya düştüm.
yusuf oradaydı
ama bir ders çıkarmam için daha çok erkendi.
çocuk gözleriyle tuttu elimden,
öyle sıcak, öyle kendimden....
kendimi bıraktım, yusuf'u da çıkaramadım
çünkü o;
başka zamanların,
başka adamların,
yüksek imanların imamıydı.
gömleğim paramparça
tek bir büyük harfim kaldı sığındığım.
söyle yusuf söyle
nasıl bağışladın kardeşlerini?
ama en çokta bunun için kendini
yoksa... yoksa bu yüzden mi seçti seni güzelliğin sahibi?
kanlı bir gömlek bile olamadım,
yaralarım hala ıslak.
ne zaman düşürmüştüm saatimi kolumdan?
ki on yılımı aldı bulmak.
bulduğum yerde ardıma bakmadan bırakmak?
şimdi yorgunluğu düşük omuzlarından okunan bir adamla aynı yüzü paylaşıyorum.
saflık mı bu yaptığım hala?
inandırmaya çalışmak kendimi insanlığa...
dört yaşındaki güzel bir çocuğun samimi gülüşündeydi ödülüm.
benim için dua eden biri kalmış mıdır acaba?
benim için dua eden biri kalmış mıdır acaba?
bakmayın yaptıklarıma,
takılmayın yazdıklarıma.
bir şair kadar cüretkar olamam,
bir büyücü kadar maharetli değilim,
göz bağcılığıdır yaptığım.
kelimeleri cilalar,
parlayınca önünüze sunarım.
dediler ki; her son yeni bir başlangıçtır aslında.
o halde bitiriyorum herşeyi sil baştan, mart ayının keskin bir akşamında
rahman ve rahim olan'ın adıyla...