22 Ekim 2014 Çarşamba

itiraf edeceklerim var!

Zehra Yüksel'e
üzgünüm Osman Konuk. belki başka zaman.




itiraf edeceklerim var!
kelimelerin büyütüğü bir yetimim ben
rüzgarın kanatlarına aşık
ve korkak bir deniz köpüğü kadar ergen.
suskunluk orucum mezara kadar sürecek
gerçeklere değil haklı bulunmaya tutkun tanrıcıkların arasında

büyümek komik bir kelime

gün batar renkler değişir
gerçeklik döner gelir
hece ile gece kardeş
sözler var ki kıyama gebe

boşuna geçmedim ateş geçitlerinden

tevbem boşuna değil
buradan cennete uzanan bir yol var biliyorum
çocuklar bunun kanıtı

şiir en güzel yağmur denize inerken okunur

birde gözlerinin içinde.
gözlerin iki nurlu yıldız olur
kimse anlamasa da ben bilirim gerçeği
gök var derim, Zehra var derim
Allah var, Ekber'dir derim.

saatimi teheccüde kurdum

seninle buluşmalarımın hakkını verebilmek için.
sen geldin
ve bir adam bir şehri neden sever öğrendim.


6 Eylül 2014 Cumartesi

şiiri "okumak" böyle bir şeymiş işte


resulallah ile benim aramdaki farklar

yazan : ah muhsin ünlü
okuyan : beyti engin

resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
resulullah yolda ebu bekir'i görse 'es selamu aleyküm ya sıddık' derdi,
ben yolda ebu bekir'i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

resulullah azrail'i yolda görse tanırdı;
ben azrail'i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah'ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki 'kızım ha gayret!';
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki 'anneciğim ölmesen...'

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki 'anneciğim seni ben...';
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz

resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf...

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.

16 Ağustos 2014 Cumartesi

konularına göre şiirler

konularına göre şiirler ikiye ayrılır:
bir istanbul
iki diğerleri

yine bir kahrolsun israil dönüşü
minibüste bir tatlıcı ve boş tepsisi
anlatıyor keskin köşeli ve giderek çirkinleşen şehrin mimarisinden
ve nasılda kaba saba sabırsız tahammülsüz bir hale getirdiğini insanları
işte bu gibi adamlarla demlik bitene kadar muhabbet edebilirsin
hatta sonrasında bile dinlemeye devam edebilirsin

biliyorum bu şehirde olup bitenlerin hepsi benim yüzümden.
benim yüzümden otobüslerin bu havasız asabi kalabalığı
benim yüzümden bu kadar uzak üsküdar, süleymaniye ve tren istasyonları
benim yüzümden donuk bakıyor  tiner kokulu kayıp çocuklar.
her kötü şiirle biraz daha eskimesi de yorgun kentin benim yüzümden hep

ben uzatmasaydım elimi, bu kadar yakıcı olmayacaktı ateş
üşümeseydim, bu kadar soğuk geçmeyecekti kış
ve ağlamasaydım bu kadar...
bu kadar korkmasaydım belki de...
belki de...
neyse...

gözlerinde İstanbul'u görüyorum
istanbul'u gözlerinden görüyorum
şehvet akan sokaklarından
besmelesiz bir adım bile atılmayan sokaklarına
o kalabalığında sensiz şehrin
sığınıp anısına Eba Eyyub el-Ensari'sinin
adımlıyorum, ayaklarımda kara sular
bulurum nasıl olsa bir sebep buna da
mesele kitab'a uyamamakta degil
kitab'a uydurmakta

alnımda toprağının izi
yüzümde suyunun
ve dualı nefeslerinden bir esinti annelerinin
adı sanı unutulmuş serinliğinde mütevazı sahabe camilerinin
bir de senin anlatışında buluyorum güzelliğini bu acımasız şehrin.

gölgelerden bahsetmek istiyorum sana, gölgelerden.
bir gölgenin hikayesini anlatmak istiyorum
haddimi aşarımda seni çok severim diye korkuyorum
ben sustum sen ağaçları dinle
Hani Uhud'a kavuşamadığın için namına o çok sevdiğin yerde
kadim sözler hatırlattım önce kendime
kelimeler arapça
anlamları Rabça

...

ne diyordum?
konularına göre İstanbul ikiye ayrılır:
bir şiir
iki sen

8 Haziran 2014 Pazar

rahatsız hasır tabureler

rahatsız hasır taburelerinde kurtarırdık dünyayı öğrenci dolu çay ocaklarının
bedeli ağır oldu hayallerimizi ertelememizin babillileri isyan ettiren kulelerinden nefes alamayan şehir ile birlikte
bir uzak yeşil bir şehir daha vardı umudumun bir köşesinde güzel çocukluk anıları bırakan bana oradan ananem kokulu
sonra o da çok değişti dediler bir gün.
pek üzerinde durmadım "hangimiz değişmedik ki?"
gerisini biliyorsun zaten hep o eskimeyen hikaye.

buralar hep tarlaydı,

bizler masum çocuklardık

vesaire vesaire...

27 Ocak 2014 Pazartesi

bana cevaplardan haber verin.

aynı gözyaşını paylaştığımız şehrin kayıp kardeşleri!
biliyorum orada bir yerdesiniz,
biliyorsunuz burada bir yerlerdeyim.
sus dediler size de değil mi?
oysa ki susmak konuşmak kadar zor.

doğru zaman neresi?
doğru yere kaç var?
bilen var mi aranizda?
çok mu komik oldu bu soru?

bir trafik kazasında haklı olarak ölmek bir şey değistirmiyor çocuk.
seviyorken ayrılıyor olmak bir anlam ifade etmiyor.
dedim ya işte sorularda pek iyi değilim.
bana cevaplardan haber verin.
ki onlar ya evettir ya da hayir
gerisi sadece hikaye.