25 Şubat 2013 Pazartesi

geliyorum


geliyorum

hayır

hazır mısın?

hayır. lütfen

geleceğim!

   l
       ü
            t
  f
          e
  n . . .

21 Şubat 2013 Perşembe

mavi sakallı adam






bu günlerde

mavi sakallı bir adamın öfkesiyle yaşıyorum

sakın

                                bana

            bulaşmayın

...

18 Şubat 2013 Pazartesi

katil

"katil!" diye bağırdım gözlerini ciğerime saplarken

kulağıma eğilip "sensin" diye fısıldadı

yüzümü kan kapladı

her yer karardı

haklıydı


17 Şubat 2013 Pazar

outlaw torn

hear me
and if I close my mind in fear
please pry it open

see me
and if my face becomes sincere
beware

hold me
and when I start to come undone
stitch me together

save me
and when you see me strut
remind me of what left this outlaw torn.

the outlaw torn, metallica, 1996


16 Şubat 2013 Cumartesi

kalbim

kalbim çarpıyor

içim acıyor

demek ki hala hayattayım

tevbe etmek için hala vakit var o halde


15 Şubat 2013 Cuma

günaydınlar



günaydınlar, nasılsınlar, teşekkür ederimler... her gün yüzlerce sahte selamlaşma, sahte gülümseme, yalancı hüzün. ne kadar da anlayışlısınız dinlerken, ne kadarda hassassınız diziniz başlamadan önce gözünüzün ucuyla dokunduğunuz haber bültenlerini izlerken... çoktan bırakmıştım saymayı, çoktan bırakmıştım sorgulamayı. oyunun bir parçası olmak daha kolaydı. çokta başarılıydım doğrusu. "ne kadar aptalsan o kadar mutlusundur." cümlelerime büyük harfle başlamaya bile cesaretim yok şimdi.

aynanın karşısındayım. yarı çıplak duruyorum. gözlerimin içine bakmaya çalışıyorum, beceremiyorum. kendimden bile kaçırıyorum gözlerimi. gördüğümden hoşnut değilim. gözlerimin altı çökmüş, o "temiz yüzlü çocuk" çoktan gitmiş. yorgun bir adamla karşı karşıyayım şimdi. her an patlamaya hazır öfkemi bastırmak çok yoruyor beni. dışarıdan gördükleri, iltifatlar ettikleri sakin kişi değilim aslında. bilmiyorlar. bazen göz göze geliyoruz onlarla. acaba görebilecekler mi diye bekliyorum, göremiyorlar. görmek için gözlerini kapatmalı, duymak için kulaklarını tıkamalılar.

her gece cilaladığım, o özel ve güzel kutusunda sakladığım maskem bir yavru kedinin patisiyle paramparça oldu şimdi. sağlamdı aslında ama darbe beklemediğim bir yerden geldi. ne çabuk yıkıldım böyle? oysaki hayat en sıradan oyununu oynadı: sağ gösterip sol vurdu. hemen kandım, kanmak istemiştim çünkü. kendimi koruyamadım, aptallık yaptım, hak ettim bunu...

kullanmayı bir türlü öğrenemediğim bir silah olarak kuşandığım gülmelerim her yanımı kesik içinde bırakmış. kanıyorum... kanıyorum... siyah renkli mürekkep akıyor damarlarımdan. her yer kan içinde kaldı. insanı kendine getiren o acının eşsiz hazzı... kendim bile unutmuşum nasıl biri olduğumu, nereden geldiğimi. o kadar uzun zamandır takıyormuşum ki maskemi -hiç eğreti durmamış demek ki- ben bile inanmışım. bilmiyorlar... kişisel dipsiz kuyumun ortasına gerilmiş bir ipte beceriksiz bir cambaz gibi dengemi sağlamaya çalışıyorum. bazen deniyorlar beni. nazik parmaklarıyla dokunuveriyorlar sonrada güvenli olacaklarını düşündükleri bir mesafeye gerileyip bekliyorlar düşüp düşmeyeceğimi görmek için. oysa ki eğer düşersem yalnız inmeyeceğimi, kendilerinide o dipsiz kuyuya çekeceğimin farkında değiller.

bilmiyorlar... ama çok yaklaştılar... bilecekler...

korkuyorum...